|
Bundan sonra neler olabilir?
İsrâil Refah’ta, tekmil ateşkes ve barış gayretlerini hiçe sayarak korkunç bir katliâmı başlattı. Her şey insanlığın gözü önünde yaşanıyor. Ne yazık ki elden bir şey gelmiyor. Uluslararası kurumlar ve hukuk tam mânâsıyla felç olmuş vaziyette. Batılı devletler ikiyüzlülüklerinde zirve yapmış durumda. Söylemde bunu kınıyorlar. Velâkin İsrâil’e her türlü desteği vermekten de geri kalmıyorlar. Arap devletleri(?) ise kıllarını kıpırdatmıyorlar. Hepsi kendi hesaplarına kilitlenmiş, sanki bu kanlı oyunun İsrâil’den yana gelişmesinden için için mutlu oluyorlar. Bu
susan şeytanlığın
bir ucunda da maalesef FKÖ de var. Bu korkunç manzaralar karşısında İsrâil’e lânet okumak, onu yapanı biraz daha kahırlandırmaktan başka bir işe yaramıyor. Ne İsrâil’deki Netanyahu karşıtı eylemlerden ne de ABD ve Avrupa’da yaygınlaşan üniversite protestolarından doğrusu herhangi bir netice çıkacağını zannetmiyorum. İsrâil içindeki eylemler sâdece rehineler ile alâkalı. Değilse Gazze’de yürütülen soykırım hiç umurlarında değil. Batı’daki üniversite eylemleri ise bir taraftan polis tarafından acımasızca eziliyor, diğer taraftan da karşıtını doğuruyor ve İsrâil yanlısı öğrencilerin eylemleri de yaygınlaşıyor.
İsrâil’in niyeti,
jeostratejik ve jeoekonomik açıdan
son derecede kritik bir konuma sâhip olan Gazze’yi topyekûn Filistinlilerden arındırmak ve İsrâil’e katmak. Bu süreçten hem Mısır hem de Ürdün çok korkuyor. Ama Batı’nın baskılarıyla ve belki de finansal bir karşılık üzerinden bunu kabûl etmek zorunda kalacakları anlaşılıyor. Zâten bu ilk de değil. Ürdün, Lübnan ile berâber daha evvel de büyük bir Filistinli tehcirine mâruz kalmıştı. O kadar ki nüfus bileşenleri içinde Filistinliler ezici bir çoğunluğa ulaştılar. Ha bir eksik ha bir fazla, ne değişecek ki? Gelen haberlere göre Mısır’ın, gelecek Filistinli nüfusun ancak Sinâ’daki kabilelerin silâhlı milislerinden oluşan bir güvenlik çemberinin içinde yaşamasına izin verecekmiş. Hâsılı Filistinlilerin âkıbetinin muhtemel bir tehcir sonrasında da değişmeyeceği, Gazze’deki ablukanın Mısır’da da devâm edeceği anlaşılıyor.
Netanyahu açısından tek sorun bu katliam sonrasında HAMAS’ın elinde bulunan rehinelerin de hayâtını kaybetmesi ihtimâli. Bunu da göze aldığı anlaşılıyor. İsrâil siyâsetinde rehine meselesinin uzun boylu bir tesirinin olmayacağını düşünüyorum. Ne de olsa ateş düştüğü yeri yakar. Netanyahu’nun bu ateşin bir yangına dönüşmesine mânî olmayı da başaracaktır. Rehine meselesi üzerinden kaybedeceklerinin
Gazze Fâtihi
olarak kazanacaklarının yanında esâmesinin bile okunmayacağı kanaatindeyim.
Netanyahu Gazze ile durmayacak, Batı Şeria’yı da hedefe koyacaktır. Yâni bugün Gazze’deki soydaşları katledilirken kafasını kuma gömen FKÖ’nün de Gazze’dekine benzer bir âkıbete uğrayacağı ihtimâli de hayli kuvvetli görünüyor. Nihâyet, Lübnan ve Sûriye’de de daha ezici ve devamlı İsrâil saldırılarını bekliyorum. İsrâil için İran işi kapanmış değil. Gazze’deki meşgûliyeti ve Batılı destekçilerinin ikazları Netanyahu’ya, İran saldırısına istediği ölçülerde cevap vermekten alıkoydu. Ama Netanyahu bunu unutmuş değil. İlk fırsatta intikâmını almak isteyecektir. Elindeki ikinci dosyanın Türkiye ve Katar olacağı çok âşikâr. Doğrusu,
Suudî Arabistan, BAE, Mısır ve Ürdün’ün,
İsrâil’in
Gazze soykırım ve tehcirini tamamlamasından sonra daha kuvvetli bağlarla İsrâil’e bağlanacağından
şüphe duymuyorum. Bilhassa bugüne kadar Kristal Küre’ye mesâfeli duran Suudî Arabistan’ın konumu çok kritik. Blinken son Suudî Arabistan ziyâretinde Suud otoriteleriyle bunun açılımlarını ele aldı. ABD’nin istediği İran ve Körfez arasındaki barışı ve yakınlaşmayı teşvik eden ve Petroyuan temelli ödeme sistemini güçlendirmek isteyen
Pax Sinica’nın ortadan kaldırılması ve ağır bir Müslüman düşmanı bagajıyla Hindistan’ın önünün açılmasıydı.
Suudların iki temel korkusu olan BAAS ve Müslüman Kardeşler Hareketi’nin ezilmiş olması karşısında Suudların artık buna itirâz edeceğini zannetmiyorum. Muhtemelen en kısa zamanda
Suudlar, küçük birâderi BAE gibi Kristal Küre’deki yerini alacaktır.
Bu da Körfez’de şimdilik yatışmış görünen, Körfez Arapları ile İran arasındaki çatışmaların yeniden başlaması demektir.
Ve Türkiye… Bizler için elbette en mühim mesele bu. Netanyahu’nun muhtemelen en bilendiği devlet Türkiye. İsrâil ile ekonomik ilişkilerini kesen Refah katliamından sonra Türkiye’nin daha ileri bir hamle olarak diplomatik ilişkilerini de sonlandırması kuvvetle muhtemel görünüyor. Bu gelişmeler ışığında
Türkiye-Ortadoğu ve Türkiye-Batı ilişkilerinde de dramatik gelişmelerin yaşanacağını
tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok. Soruları biraz daha somut olarak şöyle ortaya koyabiliriz:
Soru 1-
Eğer Arap-İsrâil yakınlaşması ve işbirliği sağlanırsa Türkiye’nin BAE ve Suddî Arabistan açılımları bundan nasıl etkilenecektir?
Soru 2-
Rusya-Ukrayna savaşında NATO’nun yörüngesinden çıkarak müstakil bir siyâset tâkip eden ve İsrâil karşıtı duruşu en tesirli bir şekilde sergileyen tek NATO mensûbu olan Türkiye’nin zâten kronik sıkıntılarla yüklü olan Batı ile olan ilişkileri bundan sonra nasıl seyredecektir?
Soru 3-
Türkiye içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıları aşmak için, büyük ölçüde Yahudilerin kontrolü altında olan uluslararası finansal çevrelerden aradığı desteği bulabilecek midir?

Önümüzde hakikaten de çok sıkıntılı bir süreç var. Türkiye Gazze meselesinde ahlâken doğru yerde duruyor. Ahlâkî menzilinden çıkmış bir dünyâda bu duruşu devâm ettirebilmek çok zor zenaat…

#Gazze
#İsrail
#Süleyman Seyfi Öğün
11 gün önce
Bundan sonra neler olabilir?
Ekonomik kalkınmada nitelikli işgücünün rolü
Cumhurbaşkanlığı Tasarruf Tedbirleri Genelgesi’nin kamu personeline yansıması (2)
Türkiye’yi devşirme kurtarıcılardan kurtarma mücadelesi…(3)
Devletsizlik ve ulussuzluk
Yasa ve toplumsal meşruiyet: 28 Şubat